BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEMELİ… THY’NİN ÜVEY EVLATLARI- GUDUBET SİSTEM TAŞERON UYGULAMALAR SON BÖLÜM – Airline Haber

 </p><img src="https://149572917.v2.pressablecdn.com/wp-content/uploads/2021/11/Air-New-Zealand-1000den-fazla-ucusunu-iptal-etti-Airline.gif"/>

Değerli okurlar,

Geçtiğimiz haftalarda bugüne kadar hiç konuşulmamış, THY çalışanlarının en derin yaralarından biri olan taşeron konusunu ilk defa Airlinehaber olarak gündeme taşıyıp, ağzı olup dili olmayan taşeron çalışanlarının sesi olmaya çalıştık.  ( https://www.airlinehaber.com/thy-ve-ortakliklarindaki-taseronluk-sistemine-son-verilmeli/ )

Benim hatırladığım kadarıyla THY, 1990-91 yıllarında ilk defa taşeron uygulamaya sadece bakımlardaki uçakların ve hangarların temizlik hizmetlerinde taşeron işçi çalıştırmaya başlamıştı. Yine hafızam beni yanıltmıyorsa bu ilk taşeron şirketinin adı BİR-TEM idi. O günden bugüne taşeron konusunu gündeme alan hiç olmadı. İşverenler, ağzı olup dili olmayan çalışanların olduğu, sendikası bile olmayan bu sistemi çok beğenmiş olacaklar ki, şimdilere kadar bu sistem sürdürüldü ve 20 küsur yıldır sürdürülüyor da… Bu konu açıldığında herkes adeta üç maymunu oynuyor. 

Taşeron çalışanları her zaman sessiz kalmıştır. Çünkü gelecekleri iki dudağın arasındadır. Yöneticisi taşeron olarak çalışan kişiyi beğenmiyorsa, anında hiçbir tazminat ödenmeden evine yollayabilir. 

Okurlarımızdan aldığım yoğun geri dönüşler ve bu hafta açıklanan zam oranlarından sonra durumu incelediğimde, taşeron çalışanları acısından, gerçekte ne kadar vahim olduğunu gördüm. Tüm iştiraklerdeki bu binlerce çalışanın acımasız taşeron çarkına sıkıştırılarak, kötü koşullarda nasıl örselendiklerini, nasıl kaderlerine terk edildiğini bir kez daha içim acıyarak yaşadım. 

Maalesef son yıllarda ülkemizin geneline yayılmış bu taşeron düzeni ile zaten geçim derdi ve birçok hak hukuk gaspı yaşayan işçi kesiminde, kapitalizmin sigortalı köleliği haline gelen taşeron çalışanlarla resmen bir alt sınıf daha oluşturuldu. Sakın ola ki THY’nin İlker Aycı ve şimdiki Ahmet Polat dönemine vurgu yaptığım sanılmasın. Yukarıda yazdığım üzere bu taşeron uygulama 1990’lı yıllarda başlamıştı. 1990 yılından itibaren gelen her yönetim bu sistemin, işverenler adına cazip olduğunu gördüğünden hiç ses çıkarmadan aynen devam ettirmeyi uygun gördüler. Bir nevi ‘pişmiş aşa su katmayalım’ dediler. Hafızam bana 32 yıldır taşeron çalışanlarının THY’de çalıştıklarını söylüyor. Bu kadar uzun bir süre içinde yöneticilerden hiç bir Allah’ın kulu da çıkıp, yahu bu çalışanları biz neden taşeron olarak çalıştırıyoruz demedi… Tabii ki bu sistem işlerine geldi. Ağzı olup dili olmayan, ucuz iş gücünü neden istemesinler ki…

1990 yılında sadece temizlik görevlerinde istihdam edilen bu taşeron çalışanları şimdilerde her tarafta görülmeye başlandı. Bunların arasında üniversite mezunları da var. Tabii ki ucuz iş gücünü her işveren sever. Ancak bu konuda işverenlerle aynı görüşte değilim ve kendi firmamızda bu sistemi uygulamıyoruz.

Emeği ve yaşam standartları değersizleştirilmiş işçiler, bu alt sınıfla daha da (hatta bazen kadrolu çalışanlar tarafından da) aşağılanıp, ötekileştirdi.  Yeni bir sınıf ve yeni bir çatışma alanı oluşturularak insanlar daha kötü koşullarda daha ağır bir yaşam kavgasına mahkûm edildiler.

THY’nin 1990 lı yılların başında, temizlik ve depo gibi alanlarda çok az sayıda personelin istihdamıyla başlayan bu süreç, bugün kargodan bilişime, tekniğinden yer hizmetlerine kadar neredeyse THY’nin hemen hemen hizmet verdiği her alana yayıldı. 

Nedir bu taşeron sistemi diye soracak olursanız aslında bütün kurgu basit ve net. Ucuz işçi emeği ile ihale baronlarını (taşeron firmalarını) zenginleştiren ve asgari ücrete bağımlı bir topluluğu istediği gibi kadrosuz-güvencesiz çalıştırma düzeninden başka bir şey değil. Yoksul ve işsiz kesimin bu düzene muhtaçlığı kullanılarak, bu imkânların bile büyük bir lütuf gibi sunulup, onların siyasete ve sandığa borçlandırılarak verilmesi de hepimizin ayıbı…

Düşünün ki aynı kurumun aynı tabelası altında aynı ofislerde, aynı masalarda aynı işleri yapıyor ama farklı maaşlara ve koşullara tabi tutuluyorsunuz.  Ve bu ayrımın ne eğitiminiz, ne niteliğiniz ve nede sahip olduğunuz kalifikasyonunuzla bir ilgisi yok. 

Arkanızdaki güce bağlı bir netice. Aynı ofisteki birlikte çalıştığınız kadrolu arkadaşınızın birinci derece bir yakını ölse ona verilen ölüm yardımının onda birini alamıyorsunuz. Evlenseniz yine durum aynı. Ne yıllık izninizin, ne mazeretinizin bile onlar kadar değeri ve önemi yok. Hastalansanız derdiniz bitmiyor. Ne rapor ücreti kesintiniz, ne sağlık imkânlarından istifade imkânlarınız aynı. Biri özel sağlık sigortasıyla tedavi olabiliyorken ötekisini devlet hastanelerine, kırk rica minnet sevk edebiliyorsunuz…

İşin ilginç yanı,  kimse de bu adaletsizliğe bir dur demiyor yada diyemiyor!!!  

Cumhurbaşkanımızın ‘kamuda taşeron çalışanları kadroya alma kararı’ THY de neden uygulanmıyor? THY, hisseleri halka arz edilmiş bir kamu şirketi değil mi? THY hala Varlık Fonuna bağlı değil mi? Varlık fonu kimin kontrolünde? 

Yönetemediğiniz krizler çıktığında, çalışanın maaşını keserken Cumhurbaşkanlığı külliyesine sığınıp çözüm ve talimat bekleyecek kadar devletle iç içe olup, taşeron köleliğiyle adam çalıştırmaya gelince özel şirket kimliğine sığınmak ne kadar dürüst ve adil bir tutum? 

Her sene bir taşeron (aracı) firmayı zengin etmek yerine ücretinden kıyafetine çalışma yeri ve koşullarına kadar tüm süreçleri sizin belirlediğiniz ve sizin talimatlarınıza bağlı çalışan bu insanları neden himayenize almazsınız ki. Çoğu uzunca yıllardır çok da verimli biçimde size hizmet veriyor. Bayramda yan masasındaki kadrolu çalışan hediye çikolata, lokum alırken, diğerinin bakması, birinin pass biletle indirimli seyahat ederken ondan çok daha düşük ücretli çalışan kişinin tam bilet parasıyla uçması sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

Açıkçası çalışma hayatının en adaletsiz sistemlerinden biri olan bu taşeron düzenini ben insanlığın en büyük ayıplarından biri olarak görüyorum.  Tabirimi mazur görün buradaki işçi ve işveren ilişkisini imam nikâhlı evliliklere benzetiyorum.  Pratikte var olan bir evliliğin resmiyette gözükmemesi gibi. 

Tabelası altında çalıştığınız kurum ve yöneticiniz THY iken, her dönem resmiyette kaşelerde değişen adı sanı bilinmeyen kişi ve firmalarda çalışabiliyorsunuz.  Yani fiili bir iş ilişkisini resmiyette ve insaniyette dolandırıp bambaşka bir şeye çeviriyorsunuz.  Bu işveren ve işçi ilişkisinin sorumluluğunuzdan kaçmanız, güya maliyeti ve sorumluluğunuzu azaltma gibi görünse de gerçekte nasıl büyük bir toplumsal tramvaya dönüştüğünü görmüyor musunuz? 

Yaşamın özünde her şeyin insana hizmet ettiği bir dünyada insanı bu denli değersizleştiren ve ötekileştiren ve insanca yaşama hakkını, emeğini sömürerek hak ettiğinin karşılığını vermeden elinden çalan bu düzene artık dur denilmesi gerektiğine inanıyorum.

THY çok büyük ve çok değerli bir kuruluş.  THY’nin başında her zaman (Bay Hamdi hariç) ülkenin en değerli yöneticileri atanmıştır. Büyük yöneticilerin değerini, başarısı kadar cesareti ve adaleti de belirler. 

Açıkçası uzunca yıllardır bu şirkette yöneticilik yapmış bence bütün konulara ve sorunlara fazlasıyla hâkim bir Yönetim Kurulu Başkanının, cesareti ve adaleti ile isterse bu utancı da çok kolayca ortadan kaldırabileceğine inanıyorum. Onları kendi bünyenizde istihdam etmenin derslerini üniversitelerde okutacak kadar birçok yol ve yöntem kabiliyetinde olduğunuzu biliyoruz. 

Bu kurum yani THY, devletin en üst kademlerine bile yönetici yetiştirmiş çok değerli bir marka. Bu markanın değerini gölgeleyecek adaletsizliklerin ve ayrımların yaşatılmasına en kısa sürede son verilmeli.

Basiretsiz sendikalarınızın yaşadığı güven bunalımı ve örgütlenip üye sayısını artırma gibi dertlerini bu konuya destek olarak bir nebze de olsa çözebilirler. Binlerce sendikasız adam duruyor orda. Hepsi de üyelerinizle aynı iş yerinde aynı işi yapıyor. Eyyy Sendika yönetimleri;  İş kolu değiştirmek, seçimlerdeki hilelerle saltanatınızı sürdürme gayret ve maharetinizi burada da görmek isteriz. Hem de bu sayede aldığınız milyonlarca lira aidatlarınızda yükselmiş olursunuz. 

Çıkın her krizde korkuyla sığındığınız makamlara, siz de anlatın bu modern kölelik sorununu, çare arayın ki ben dâhil tüm çalışanlar sizi alkışlasın. Ama nerde sizde o çap, yıllardır verilen lisan tazminatına bile sahip çıkamadınız. Anca sendikadan aldığınız yüksek maaşlarınızla şatafat peşindesiniz. Sizi arayıp bu duruma var mı bir itirazınız ya da girişiminiz dendiğinde kem küm edip lafı evirip çevirmekten öteye gidemiyorsunuz. Nerde o hangarlardaki, sendika temsilcisi megafonlu delikanlılar, çıkın da boyunu posunuz bir görelim…

Her başa gelen yönetim, başarısını, çalışanın ekmeğini küçülterek, haklarını eksilterek, kurumları parçalayıp bölerek mi ispatlamak zorunda, gerçekten bunu anlamıyorum. 

Son 15 yılda pass bilet, seniority, düşürülen ücretlerle,  içi boşaltılan iş guruplarıyla, uzmanı memur, mühendisi uzman, teknisyeni teknik destek işçisi olarak aldınız. Teknik desteğin işini ve daha fazlasını taşerona yaptırıp, insanları düşük ücretiyle, olmayan sosyal haklarıyla rencide edip hep geriye, geriye götürdüğünüzün farkında mısınız? Kurulan iştirak firmalarla taşeronlaşan sistemlere rağmen şirketler büyüdükçe, uçak ve uçuş sayıları arttıkça haklar ve kazanımlar her nedense bir, bir eksilip azalmakta.  

Bu ne toplumsal yaşama ve nede iş verimine fayda sağlamaz. Mutsuz ve huzursuz bir topluluk yaratır, onlardan yeterince verim alamaz ve özveri bekleyemezsiniz. Çünkü bu durum nedenli psikolojisi bozuk olan çalışandan yeteri kadar randıman alamazsınız…

Unutmayın ki sizi, atayanları da oylarıyla seçenler yönettiğiniz o kitleler. Üç beş ihale lobisini memnun etmek için bence kendi bacağınıza sıkmamanızı tavsiye ederim. 

Sayın Yönetim; 

Dünya havacılık devleri ile boy ölçüşen bir şirket olan THY’na, onun THY Teknik ve diğer iştiraklerine ve ülkemize yakışmayan, adına taşeron denilen bu gudubet sistemi yani 21. Yüzyıl kölelik düzenini kaldırın artık…

Kaynak: Airline Haber