İran’ın Ukrayna Havayolları’na Ait Uçağı Vurduğunu İtiraf Etmesinin Ardından Aklıma Gelenler (2)

Hatırlayacağınız üzere İran’ın Ukrayna Havayolları’na ait uçağı vurmasının ardından sivil hava araçlarına yönelik gerçekleştirilen saldırıları ele almış ve tarihi gelişmeleri sizlerle paylaşmıştım. Aradan geçen zaman zarfında maalesef ülkemizde ve Dünya’da çok sayıda elim hadise oldu. Daha sonraki yazılarımda gündeme dair de görüşlerimi sizlerle paylaşacağım ancak öncesinde bugün daha önceden söz verdiğim üzere sivil hava araçlarına karşı yapılan saldırılara ilişkin yazıma devam etmek istiyorum. ( BİRİNCİ BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ… )

1938’de Çin Ulusal Havacılık Şirketi’nin uçağına karşı gerçekleştirilmiş olan saldırının ardından pek çok farklı ülkenin sivil hava aracına yapılan saldırılar neticesinde çok sayıda insan hayatını kaybetti ve en son Kore Havayolları’na ait Boeing 747-203 B tipindeki uçağın Sovyetler Birliği tarafından 1 Eylül 1983’te düşürülmesi dolayısıyla olağanüstü toplantı gerçekleştiren Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün Genel Kurulu Şikago Konvansiyonu’nun tadiline ilişkin olarak bir protokol imzaladı.

10 Mayıs 1984’te imzalanmış olan Protokol uyarınca akit devletler uçuş halindeki sivil hava araçlarına karşı silahlı kuvvet kullanmaktan kaçınacaktır. Akit devletler işbu madde uyarınca egemenlik haklarının tatbiki çerçevesinde kendi toprakları üzerinde izinsiz olarak uçtuğu veya Şikago Konvansiyonu’na aykırı şekilde uçtuğu sonucuna varmak için haklı sebepleri varsa sivil hava araçlarının tayin ettiği havaalanına inmesini talep edebilir ve hatta ihlali sonlandırmaya yönelik olarak başkaca talimatlar da verebilir. Eğer ki bir müdahale olacaksa da bordadaki insanların ve hava aracının emniyeti tehlikeye atılmadan bu gerçekleştirilecektir. İşbu yeni düzenleme uyarınca akit devletler ayrıca sivil hava araçlarına müdahalelere müteallik yürürlükteki iç hukuk düzenlemelerini  yayınlamayı, işbu ek protokol hükümlerine uyulmasını ve uyulmaması halinde de ihlal edenlerin müeyyidelendirilmesini teminen gerekli düzenlemeleri yine iç hukuklarında yapmayı da taahhüt ederler. Yeni eklenen maddede sarih olarak uluslararası hukuka uygun olmak kaydıyla gereken her türlü önlemin alınabileceği ve Birleşmiş Milletler Şartı’na da atıfta bulunularak bu protokol hükümlerinin Birleşmiş Milletler Şartı’ndaki hak ve yükümlülüklerin tadili gibi yorumlanmaması gerektiği sarih bir şekilde ifade edilmiştir. Maddede sadece hava sahasındaki sivil hava aracına müdahale eden ülkenin değil bu sivil hava aracının tescil ülkesinin yükümlülükleri de yer aldı.

Arz ve izah ettiğim gibi 1984’te imzalanmış olan Protokol ile sivil hava aracına müdahale edilmesi değil ancak müdahale edilmesi halinde hava aracının ve bordadaki insanların hayatının tehlikeye atılması yasaklamıştır. Dolayısıyla müdahalede bulunan devlet müdahaleye konu sivil hava aracının uçuş yolunu kısıtlayabilir, önleme uçağı kullanabilir, uyarı atışı vs. yapabilir. Bütün bunları yaparken ancak hava aracının ve içindeki insanların hayatını tehlikeye atmaktan kaçınmak zorundadır. Ayrıca yukarıda da ifade ettiğim üzere Birlemiş Milletler Şartı’ndaki hak ve yükümlülükleri de saklıdır.

Birleşmiş Milletler Şartı’ndan bahsetmişken; peki meşru savunma hakkı çerçevesinde sivil hava aracı vurulabilir mi?

Birleşmiş Milletler’in başlıca organlarından biri Güvenlik Konseyi’dir. Güvenlik Konseyi üye ülkeler arasında barış ve güvenliğin korunması ile yükümlüdür. Birleşmiş Milletler Şartı’na göre de barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı eylemi olduğunu saptarsa uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için silahlı müdahale dahil gereken tüm önlemleri alabilir. Konsey’in yapısı, yetki ve sorumlulukları da yine Birleşmiş Milletler Şartı’nda düzenlenmiştir.

Ancak bazen içinde bulunulan durum daha seri bir şekilde hareket etmeyi gerektirebilir. Bu durumda da Güvenlik Konseyi’nin gereken önlemleri alması beklenemeyebilir. İşte bu nedenle de Şart’ın 51. maddesinde meşru savunma hakkı düzenlenmiştir. Maddede aynen; “Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getiremez.” denilmektedir. Yani meşru savunma hakkından söz edebilmek için öncelikle silahlı bir saldırıya hedef olunması gerekir. Maddede önleyici bir meşru savunma değil saldırı dolayısıyla yapılan savunma düzenlenmiştir. Örneğin 1983’te düşürülmüş olan Kore uçağında ya da daha önceden saydığım örneklerde silahlı bir saldırıya maruz kalınmamıştı.

Uygulamada Güvenlik Konseyi’nin de yine terör saldırılarına karşı meşru müdafaa hakkının olduğuna dair kararları mevcut. Kanaatimce silahlı saldırı kavramını değerlendirirken terör saldırılarını da dahil etmek mümkün ancak elbette meşru müdafaada orantılılık ilkesi de ihlal edilmemeli. Bunun sınırı ise halen daha yeteri kadar net değil. 11 Eylül gibi bir terör saldırısında ne şekilde müdahale edileceği ve hava aracına içinde siviller varken silahlı müdahale yapılıp yapılmaması konusunda farklı ülkelerin farklı iç hukuk mevzuatı var. Örneğin Fransa bu tür bir durumda hava aracının imhasını meşru müdafaa olarak düzenlemişken Karlsruhe Anayasa Mahkemesi’nin 15 Şubat 2006 tarihli kararında masum insanların olduğu sivil bir hava aracının vurulmasının bir anlamda yerdeki insanlar için hava aracındaki insanların hayatının tercih edildiği anlamına geleceği ve bunun da insan onurunun teminatı olan Anayasa’ya da aykırı olduğu ifade edilerek bunun yapılamayacağı yönünde hüküm tesis edilmiştir.

11 Eylül saldırısının akabinde sivil hava araçlarına saldırılmaması yönündeki protokolde bir değişiklik olmadı ancak bu saldırı neticesinde havacılıktaki güvenlik önlemlerinin yeterli olup olmadığı gündeme geldi. Ekim 2001’de ICAO Genel Kurulu 33. oturumunda A 33-1 sayılı kararı alarak sivil havacılığı dahil ederek sivil hava araçlarının kötüye kullanılarak tahrip silahı olarak kullanılmasına ve diğer terör eylemlerinde kullanılmasına ilişkin bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyonda sivil hava araçlarının silah olarak kullanımının Şikago Konvansiyonu’na aykırı olduğu ve bunun ve sivil havacılığın veya sivil havacılık olanaklarının kullanılarak terör sadırısı gerçekleştirmenin uluslararası hukuku da ihlal ettiği ifade edildi. Yine aynı deklarasyonda devletlere hava araçlarının silah olarak kullanılmasını suç olarak düzenleme ve cezalandırma çağrısında da bulunuldu. Aynı deklarasyonda Konsey ve Genel Sekreter’den de acilen mevcut havacılık güvenliği düzenlemelerinin yeterliliğini değerlendirmesi (Şikago Konvansiyonu Ek 17 ve diğer ilgili ekler dahil) ve ICAO Evrensel Güvenlik Gözetim Denetim Programı’nın oluşturulması talep edildi. Konsey’den de mümkün olan en yakın zamanda ve hatta mümkünse 2001 yılında bakanlar konferansı yapılması talep edildi. Beyannamede sözü edilen Bakanlar Konferansı 2001 yılında değil ancak 2002 yılının başında gerçekleştirildi. ICAO’nun merkezi olan Montreal’de 19-20 Şubat 2002’de bakanlar düzeyinde “Havacılık Güvenliği Üzerine Bakanlar Konferansı” gerçekleştirildi. Konferans neticesinde de güvenliğin arttırılmasına ilişkin pek çok karar alındı.

Protokolün üzerinden ve 11 Eylül saldırılarının üzerinden uzun yıllar geçti ancak maalesef elim olaylar olmaya devam etti. 11 Eylül’den kısa bir süre sonra 4 Ekim 2001’de Siberya Havayolları’nın Tupolev Tu-154 ile gerçekleştirdiği uçuşu da benzer bir şekilde silahlı müdahale neticesinde sona erdi. Tel Aviv’den Novosibirsk’e gitmek üzere hareket eden uçak Karadeniz’e düştü. İlk başta terör saldırısından şüphelenildiyse de sonrasında uçağın Ukrayna Hava Kuvvetleri’nin eğitim tatbikatı sırasında düşürüldüğü kabul edildi. Uçaktaki 12 mürettebat ile 66 yolcu maalesef hayatını kaybetti.

2014 yılına geldiğimizde ise Amsterdam – Kuala Lumpur seferini yapan hava aracı Ukrayna’nın doğusu üzerinde uçarken BUK füze sistemi ile vuruldu ve neticesinde uçakta bulunan 298 kişi maalesef hayatını kaybetti.

Son olarak da hepimizin bildiği üzere Ukrayna Havayolları’na PS752 sefer sayılı uçağın İran tarafından düşürüldü ve hava aracında bulunan 167 yolcu ve 9 mürettebat hayatını kaybetti.  Dilerim ki bu üzücü saldırı son olmuş olsun ve bundan sonra bir daha böyle elim hadiseler yaşanmasın.

Tüm Dünya’nın tek gündemi haline gelen salgının bir an evvel bitmesini ve tekrar normal hayata dönmeyi temenni ediyor herkese sağlık ve mutluluk diliyorum.

 

Kaynak: Airline Haber