Hava-İş’in Havası Alındı…Bakalım Çelik İş Ne Yapacak

 

Sevgili okurlarım;

Ülkemiz malum pandemi sürecinden geçerken siz değerli okurlarımızın için sektörü takip ediyor ve tarafsızca yerli ve yabancı şirketlerdeki gelişmeleri duyduğumuz veya bilgilendirildiğimiz ölçüde sizlere sunmaya devam ediyoruz.   Şu anda bulunduğum konum ada olduğundan olsa gerek internet deki yavaşlama ve kopmalar çok can sıkıcı oluyor.

Neyse ki sezonun sonuna geldik sayılır. Aslına bakacak olursak, AVŞA adasında benim aldığım duyumlara göre vaka sayısı şimdilik sıfır… Buda sevindirici bir netice. Barların, diskoların kapalı olmasının yanı sıra alınan tedbirlerin, korona virüs ile mücadelede etkili olduğunu gözlemliyorum.

Neyse asıl konumuza geçeyim.

THY ve Sendika ilişkilerini yakından, hatta içinden yaşamış biriyim. Hemen hemen her toplu iş sözleşmesinde ve yaşanan grevlerde sessiz ve sakin duramamışımdır.

THY’de 2000 yılından önce yaşanan grevlerin tarihleri ise;

4 Şubat – 8 Şubat 1977 (5 gün)

24 Nisan – 27 Nisan 1978 (3 gün)

18 Şubat – 12 Mayıs 1980 (84 gün)

01 Nisan – 09 Mayıs 1991 (38 gün) olarak yaşanmıştır.

THY Uçak Bakım Merkezi, eski adıyla THY Teknik Müdürlük, Mayıs 2006’da sermayesinin %100’ü THY’ına ait olmak üzere, ayrı tüzel kişilik olarak, THY Teknik A.Ş. adıyla şirketleştirildi. Kısaca Teknik A.Ş ile THY aslında bir bütün ve aynı kasayı kullanmalarına rağmen Teknik A.Ş’nin adeta THY’nin üvey evladı gibi görüldüğü kesin.

Bu üvey evlatlık kendini en çok pas bilet kullanımlarında gösterdi. Kısaca sinyorita denilen sıralama da öncelik THY çalışanlarına verilmeye başlandı. (eskiden bu tür bir sıralama olmadığından ilk davranan uçakta yer bulurdu) Teknik A.Ş çalışanları bu aşağılanma nedenli bir kez daha yara alarak, kendilerini THY ailesinden görmemeye başladılar.

Mevcut THY yönetimini, THY Genel kurullarında birçok kere ikaz etmeme ve yanlış yapıyorsunuz dememe ve hatta THY yönetim kurulu başkanı İlker Aycı’nın benim serzenişime hak verip, en kısa zamanda bu konuyu da çözeriz demesine rağmen, yanlışlık henüz çözülmüş değil.

İşte bu yanlış, Teknik A.Ş çalışanlarının kendilerini ikinci planda görmesinin yanı sıra aidiyet duygusunun yitirilmesine neden olmuştur. THY ailesini bozan, yıkan ve ayrıştıran bu hamle maddi getirilerden çok daha önemlidir. Eşi ve çocukları ile kontuara gelip uçmak isteyen Teknik A.Ş çalışanına “sinyoriteniz gereği, eğer uçakta boş yer kalırsa, en son sizi alacağım bekleyin” demek hangi aklın ürünüdür?

Bu sistem resmen ayrımcılık yapmak, THY Teknik A.Ş. çalışanlarını aşağılamaktır.

Köşe yazılarıma atılan bazı yorumları incelediğinizde, uçuş ekipleri ile teknik ekiplerin birbirleri ile gereksiz yere dalaşmasının altında işte bu içgüdüsel yapı vardır.

Bu uygulamada THY kendi ayağına vurmuş ve teknik ile uçuş işletmeyi birbirinden kopararak düşman kardeşler haline getirmiştir, vebali de yapanların omuzlarındadır.

Bu yanlışı aslında ben değil, Teknik A.Ş deki sözde sivil toplum örgütleri dile getirmeliydi. İşin daha komik yanı, örneğin UTED başkanının THY AO bünyesinde çalıştığı söyleniyor. Bir uçak teknisyenleri derneğinin başkanı THY AO bünyesinde çalışıyor ve Teknik A.Ş. çalışanı olan üyelerinin mağduriyetini çözebilmesi gerekirken, kendisi THY AO çalışanı statüsünde pass bilet kullanma hakkı olduğu düşünüldüğünde, eğer pas biletlerini THY çalışanı gibi ayrıcalıklı kullanıyorsa…..(gerisini siz yazın)

Geçen hafta yazdığım “biz bu filmi daha önce de izlemiştik” köşe yazımdan sonra bir kez daha aynı filmi seyretmek durumunda kaldım. Sendikaların bağımsız olmadıklarını ve onları oraya getirenlerin emir ve komutalarından çıkamayacakları bir kez daha netleşti.

Sözde sendika Hava-İş attı tuttu ve sonunda önüne konulan anlaşmayı imzaladı. Beklediğim bir durum olduğundan şaşırmadım diyebilirim. Buna bir anlaşma değil, dikte edilmiş bir protokol demek daha uygun düşer.

Aslına bakacak olursak hem nalına hem mıhına vurursak, THY’nin devlet desteği alamaması da önemli. Aylardır yazdığımız üzere birçok yabancı havayolunun krizi atlatabilmek için devlet desteği aldığını biliyoruz.

Bir nevi, “Vardı da mı vermediler” de denebilir. Şimdi bu gerçekle baktığımızda THY’nin de devlet desteği almayan ve kendi yağınla kavrulan bir havayolu olması nedeniyle ne yapabilirdi diye düşünmeden de edemiyorum.

Tabii ki Varlık Fonunun içinde değilim. Orada neler oluyor bildiğim bir şey yok.  Acaba, THY eskiden olduğu gibi tüm hisseleri devletin olsaydı ne olurdu? Yardım alamamasının nedeni acaba %51 hissenin özel şirket veya şahısların elinde olması mıdır?

Bunlar tabii ki bilinmeyenler… Tamam, anladık da, bu krizin tüm faturasını sadece çalışanlardan çıkartmaktan başka çare yok muydu?

THY’nin mevcut durumdaki zararını ve mecburi ödemelerinin miktarını bilebilmem mümkün değil. Ayrıca çalışanlardan kesilecek olan  %50, %35 ve %30 lu rakamların THY’yi ne kadar daha taşıyacağı da bir başka bilinmez olarak karşımıza çıkıyor.

Islak imzalı protokolü sizlere yayınladık. Orada dikkatinizi çekmeyen bir durum var. THY A.O olarak, bu tür protokollerde ilk imza genelde THY genel müdürünün olurdu. Bu protokolde Bilal Ekşi yok.  Ancak, THY adına ilk imzayı tabii ki yönetim kurulu başkanı olarak İlker Aycı’da atabilir ve zaten atmışta…
Bu tür protokollere alışığım,
Örneğin; Neyse öyle veya böyle, THY AO tadil protokolü imzalandı. Bakalım Özçelik İş ne yapacak? Özçelik İş ve Teknik A.Ş arasındaki protokole THY AO da olduğu gibi dışarıdan müdahil olunacak mı yoksa kendi aralarında mı anlaşacaklar?

Özçelik İş de Hava-İş gibi atıp tutuyor. Çalışanlarımıza sormadan imzalamayacağız diyorlar. Hava-İş de böyle atıp tutmuş sonra da dikte edilen protokolu kuzu, kuzu imzalamıştı. Bir an düşündüm de ben o imza atılacak pozisyonda olsaydım ne yapardım? Çok zor bir karar. Demek ki, baştan “çalışanlara sormadan onların onayını almadan imzalamayız” denmesi hata olmuş. Çünkü THY A.O tadil protokolünü, Hava-İş çalışanlara sormadan bir anda imzaladı

Bu arada yapılan protokolde ilginç noktalar var. Örneğin; 2001 yılında yaşanan krizde THY ve Hava-İş yine bu tür bir protokol imzalamıştı. Bu protokol şimdiki gibi ucu açık değildi. 6 ay müddetince her ay 3 gün ücretsiz izin kullanılacaktı. Buda hemen hemen ayda %10 kesintiye denk geliyordu. Bu protokol imzalandıktan 3 ay sonra durum taraflarca tekrar değerlendirilecek ve gerekiyorsa 3 aylık kesinti yeterli denebilecekti ve zaten denmiş ve kesinti 3 ayda bitirilmişti

İŞTE O PROTOKOL

Covid-19 krizi 2001 deki körfez krizinin çok üstünde. Ancak burada dikkat çekilecek konu, THY ve Hava İş sendikası ilerleyen zaman içinde tekrar bir daha durum değerlendirmesi yapılmasını ön görmemiş.

THY gibi uluslararası bir havayolunun çalışanların iş değerlendirme çalışması yapılmamış olması işin düğüm noktası. Cem Kozlu tarafından milyonlarca lira harcanarak uluslararası bir kuruma yaptırdığı iş değerlendirmesi her nedense çalışanlara yayınlanmadan kaldırılmıştı. Bu değerlendirmede çalışanların iş gruplarına göre teminindeki güçlük, eğitim süresi ve masrafları, deneyim ve bilgi vb… gibi kriterler ölçülüyordu.

Bu değerlendirme neden sümen altı edildi bilemiyorum. Şimdilerde yıl 2020 ve hala THY yönetimi kimin ne iş yaptığını, yaptığı işin uluslararası arenada nasıl değerlendirildiğini, eğitim ve deneyimli olmanın maliyetlerini hesaplayarak, ücretlendirmede hak yenmemesini sağlayacak ellerinde hiçbir bilimsel veri yok.

Kendilerinden önce, iş gruplarına ne verildiyse toplu iş sözleşmelerinde başka kıstaslara bakmadan aldıkları maaşın üstüne üç beş koyarak devam ediyor. Yabancıların yaptıkları iş değerlendirmelerine bile baksalar yeterli. Değerlendirme imiş, teminindeki güçlük imiş, çalışma şartlarının zorluğu imiş onları hiç ilgilendirmiyor. Böyle gelmiş böyle de gider diyorlar.  Bu önemsememe huyları, hak edenin ücretini hak etmeyene verme durumları oluşturuyor.

Bu yanlışı yapılan protokolde de görmek mümkün. Pilotlara %50, kabine %35, yer çalışanlarına ve tekniğe %30 kesinti yapılacak denmesi yanlış. Çünkü iş değerlendirmesi doğru dürüst yapılmış bir şirket olmadığından bu rakamlar oluşmuş.  İş değerlendirmesi yapılsa idi zaten maaşlar birbirlerine daha yakın ve adil olacağından tüm personele aynı oranda kesintiyi uygulayabilirlerdi.
Gelelim Teknik AŞ’nin sözleşmesine 
Bu sistemde de eşitlik var ama adalet yok. THY’nin destek biriminde de teknisyenler var. Bu teknisyenler hat bakım veya üs bakım atölyelerinde çalışanlara göre çok daha az ücret alıyor. Yan gelirleri de yok.

Okuduğum kadarıyla herkese %30 kesinti dediğinizde tüm teknik çalışanları etkilemesinin yanı sıra THY Teknik A.Ş’nin destek bölümü çalışanlarını da resmen öldürmüş olursunuz. Destek bölümlerde çalışan kaç lira alıyor ki %30 kesinti yapacaksınız. Siz onlara %30 eksiltme yapmadan önce asgari ücrete de önce bir bakın derim. Bir de bakmışsınız asgari ücretin altına düşmüş de olabilirler 🙂

Sonuç olarak Teknik AŞ nin de protokolü imzalansın sonra yine değerlendirilir.

Kaynak: Airline Haber