Müyesser Yıldız’ın gözaltına alınmasına tepkiler çığ gibi büyüyor… Kadın katilleri aramızda gazetecileri içeride

Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız ile TELE1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel, haklarında başlatılan “askeri casusluk” soruşturması nedeniyle önceki gün gözaltına alındı.

Yıldız’a, yaptığı telefon görüşmelerini haberleştirmediği nedeniyle “askeri casusluk” suçunu işlediği suçlaması yöneltildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma, 2019 yılında Hulusi Akar’ın bulunduğu Milli Savunma Bakanlığı’nın şikayetiyle başlatıldı. Soruşturma kapsamında Yıldız’ın telefonu dört ay boyunca dinlendi.

Müyesser Yıldız’ın ve İsmail Dükel’in gözaltına alınmasına tepkiler çığ gibi büyüyor…

Gazeteciler de söz konusu gözaltılara tepkilerini köşelerinden dile getirmeyi sürdürüyor.

KİM NE DEDİ

Rahmi Turan Sözcü gazetesindeki köşesinde, “Çöküş süreci” başlıklı yazısıyla gözaltılara tepki gösterdi.

“İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız, boyun ermeyen, bağımsız, düzgün ve dürüst gazeteciler, yurtsever ve onurlu kişiler…” diyen Turan, “Bu, boyun eğmeyen, düzgün ve bağımsız diğer gazetecilere ‘Ayağınızı denk alın, siz de böyle okkanın altına gidersiniz ha!’ diye gözdağı vermek anlamına geliyor” diye belirtti.

Rahmi Turan’ın yazısının ilgili kısmı şu şekilde:

“Önceki gün 2 gazeteci daha evleri basılarak apar topar gözaltına alındı.

TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel ve Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız yaka paça Emniyet’e götürüldü…

Suçları ne?

Casusluk yapmışlar! Askeri casusluk hem de!

Vay canına!

Gazeteci her zaman toplumun gözü önündedir. Bunu nasıl başarmışlar?

Böyle açık, apaçık casusluk olur mu?

Gerçek başka…

İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız, boyun ermeyen, bağımsız, düzgün ve dürüst gazeteciler, yurtsever ve onurlu kişiler…

Her ikisi de AKP’yi eleştiriyor, siyasal iktidarın canını sıkıyordu! Şimdi cezaevinde bulunan çok sayıdaki tutuklu gazeteciye iki gazeteci daha eklemek istiyorlar.

Bu, boyun eğmeyen, düzgün ve bağımsız diğer gazetecilere “Ayağınızı denk alın, siz de böyle okkanın altına gidersiniz ha!” diye gözdağı vermek anlamına geliyor.”

“MARUZ KALDIĞIMIZ ORGANİZE KÖTÜLÜK…”

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşesinde, “Kızkardeşimiz gözaltına alındı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yılmaz Özdil, “Maruz kaldığımız organize kötülük… Tek tek kişileri hedef almıyor aslında” derken, “Yurtseverlikle örülen ‘çağdaş aile bağları’nı, dayanışma duygularıyla yaşayan ‘zihniyet akrabaları’nı topluca cezalandıran bir kötülük bu” diye ifade etti.

Yılmaz Özdil’in yazısının ilgili kısmı şöyle:

“Ümit Zileli mesela…

2011 yılıydı.

Silivri’ye gitti.

Müyesser Yıldız’ı ziyaret etti.

Hayatlarında ilk kez o gün, orada tanıştılar.

Bilen bilir, minicik bir bedene sahip olan Müyesser, tek başına tutulduğu o devasa beton koğuşta, adeta kafesteki minicik bir saka kuşu gibi görünüyordu.

Yemekler berbattı, protesto ediyordu, sadece bisküvitle besleniyordu, 42 kiloya düşmüştü.

Ümit’le Müyesser o günden beri ağabey-kardeş gibi.

Ayşenur Arslan da öyle.

Müyesser’le hiç tanışmıyorlardı.

Ama, televizyon programında her gün ekrana çıkıyor, hapisteki Müyesser’e sesleniyordu, “bisküvitle olmaz, kötü bile olsa yemek yiyeceksin, açlık grevi yapmayacaksın, kendini düşünmesen bile seni sevenleri düşüneceksin, sağlığına dikkat edeceksin” diye tembih ediyordu.

Anne gibi, her gün…

Müyesser tahliye oldu, hayatlarında ilk kez o gün tanıştılar.

Bir daha asla kopmadılar.

O günden beri “anne-kız” gibiler.

(…) Hiç tanışmamış olmanıza rağmen, gazeteciliğin namusu delikanlılar Barış Terkoğlu’nu Barış Pehlivan’ı Murat Ağırel’i özlemeniz… Her aklınıza geldiğinde burnunuzun direğinin sızlaması, ondan.

Hiç tanışmamış olmanıza rağmen, Müyesser Yıldız’ı İsmail Dükel’i gözaltına aldıklarında yüreğinizin cız etmesi, ondan.

Maruz kaldığımız organize kötülük…

Tek tek kişileri hedef almıyor aslında.

Yurtseverlikle örülen “çağdaş aile bağları”nı, dayanışma duygularıyla yaşayan “zihniyet akrabaları”nı topluca cezalandıran bir kötülük bu.”

“FIKRA DEĞİL DE NEDİR BU”

Can Ataklı Korkusuz’daki köşesinde, “Eski bildik numaralar yine başladı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

FETÖ’nün kumpaslarını hatırlatan Ataklı, “Şimdi hesapta cemaat yok, tasfiye edildi, AKP Genel Başkanı’nın tanımıyla ‘akıllıları kaçtı, aptalları ise Türkiye’de hapiste.’ Buna karşı, cemaatin yöntemleri hâlâ kullanılıyor” dedi.

Ataklı, “Meğer Müyesser Yıldız hâlâ 2000’li yılların öncesinden kalan telefon kullanıyormuş. Yani Yıldız’ın, bu telefon üzerinden WhatsApp’a girmesi, internette gezinmesi, sosyal medyayı takip etmesi mümkün değil. Yani casusluğu yaptıysa, herkes tarafından dinlenebilecek GSM hattı üzerinden yapmış” derken, “Fıkra gibi değil de nedir bu” diye sordu.

Can Ataklı’nın yazısının ilgili kısmı şu şekilde:

“Eski numaraları kim yapıyordu?

Tabii ki cemaatçilerden söz ediyorum.

Yıllarca düzenledikleri kumpaslarla, bu ülkenin yüz akı yüzlerce insanını mahvettiler.

Hapislerde süründürdüler.

Pek çok aydın insan, bu zulme dayanamadı, aramızdan ayrılıp gitti.

Şimdi hesapta cemaat yok, tasfiye edildi, AKP Genel Başkanı’nın tanımıyla “akıllıları kaçtı, aptalları ise Türkiye’de hapiste.”

Buna karşı, cemaatin yöntemleri hâlâ kullanılıyor.

İşte son örnek İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız’ın başına gelenler.

Cemaatin pis işler yaptığı dönemde de gazeteciler, akademisyenler, aydınlar karalanıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyordu.

Cemaat, yasaya göre suç olmasına rağmen, poliste alınan ifadeleri anında sızdırır ve bunları o kişilerin itibarlarını kirletmek için kullanırdı.

Yandaş tetikçi medya, avukatların bile bilmediği bilgileri anında yayardı ortalığa.

Son olayda aynısını yaşadık yine.

Gözaltına alındıklarında, avukatları bile iki gazeteci hakkındaki suçlamanın ne olduğunu bilmiyordu, işin aslına bakarsanız hâlâ da bilinmiyor.

Buna karşı yandaş tetikçi medya, gözaltından birkaç saat sonra iddiaları yayınlamaya başladı bile.

İki gazetecinin “askeri casusluk” yaptıkları ileri sürülüyor.

Doğru mu bunu bilmiyoruz ama yandaş tetikçi medyaya böyle durumlarda doğru bilgi verildiğini ve algı yaratılmak istendiğini biliyoruz.

Yine eski “organize işler” başladı.

FIKRA GİBİ

Casusluğu kendi telefonlarından yapmışlar

İki gazeteci dostumuz, yandaş tetikçi medyaya göre “askeri casusluk yaptıkları” iddiasıyla gözaltında tutuluyor.

Benim aklıma önce gelmemişti; Ergenekon’un ünlü avukatlarından Hüseyin Ersöz’ün yazısını okuyunca, ben de fark ettim akılsızlığı.

Ersöz bakın ne demiş; “Yandaş medyanın verdiği bilgilere göre telefon görüşmelerine vurgu yapılıyor. Düşünün askeri casusluk amacıyla telefonla görüşeceksiniz ve bunu adınıza kayıtlı telefonda yapacaksınız! Yani sözde casusluk amacıyla bilgileri, yıllardır kullandığınız telefon numarasından alacaksınız. Bunun ötesinde bu bilgileri aldınız diyelim, haberleştirmeyeceksiniz ve kimseyle paylaşmayacaksınız. Ne anladım ben böyle casusluktan? Şaka gibi ama gerçek!”

Şimdi geliyorum daha da komik olan bölüme.

Ersöz diyor ki, “Şimdi birileri, görüşmelerin WhatsApp üzerinden yapılmış olabileceğini söyleyebilir ama böyle bir ihtimal yok. Çünkü Müyesser Yıldız’ın akıllı telefonu yok.”

Ben de bilmiyordum, meğer Müyesser Yıldız hâlâ 2000’li yılların öncesinden kalan telefon kullanıyormuş. Yani Yıldız’ın, bu telefon üzerinden WhatsApp’a girmesi, internette gezinmesi, sosyal medyayı takip etmesi mümkün değil.

Yani casusluğu yaptıysa, herkes tarafından dinlenebilecek GSM hattı üzerinden yapmış.

Fıkra gibi değil de nedir bu?”

“NEDİR CASUSLUK”

Cumhuriyet gazetesi yazarı Tuncay Mollaveisoğlu da, “Gazetecilik ve casusluk…” başlıklı yazısıyla, gözaltıları köşesine taşıdı.

Tuncay Mollaveisoğlu, “Nedir casusluk? Devletin bekası ile ilgili bilgileri edinip yabancı bir ülkenin ajanı ya da yetkilisine gizlice aktarmaktır… İsmail Dükel’in de Müyesser Yıldız’ın da böyle bir suça bulaşması imkânsızdır. Serbest bırakılacaklarına inanıyorum” ifadelerine yer verdi.

Tuncay Mollaveisoğlu’nun yazısının ilgili kısmı şöyle:

“Sadece gazetecilik yaptıklarını biliyoruz…

TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel’i 20 yıldır tanıyorum, birçok kez aynı çatı altında çalıştık. İstanbul’dan arayıp Ankara’nın açık/gizli tüm gündemini ondan öğrenirdik…

Gazetecileri her tür insan arayabilir… Hatta suç örgütü liderleri bile haber kaynağı olabilir…

Gazeteci, gerçeğe ulaşmak için kaynağının suçlu olup olmadığına değil, aktardıklarının doğru olup olmadığına bakar.

İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız iddialara göre, casusluk şüphesi ile takip edilen bir astsubay ile telefonda konuşmuşlar.

O şahsın casus olup olmadığını bilmelerine imkân var mı? Ayrıca bu şahıs pek çok şey anlatmış olabilir. Devletin sır niteliğindeki bilgilerini bile paylaşmış olabilir. Gazeteci olarak bu iddiaları dinlemek ya da doğruluğunu araştırmak neden suç olsun? Neden casusluk olsun?

Nedir casusluk? Devletin bekası ile ilgili bilgileri edinip yabancı bir ülkenin ajanı ya da yetkilisine gizlice aktarmaktır… İsmail Dükel’in de Müyesser Yıldız’ın da böyle bir suça bulaşması imkânsızdır. Serbest bırakılacaklarına inanıyorum.

Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç… Tutuksuz yargılanmalarını beklerken yeni gazeteci operasyonları ile Türkiye tuzağa çekiliyor. FETÖ döneminde de çok yazıp anlatmıştık. Muhalifler tutuklanıyor diye iktidar sevinmemeli…

Çürüme, yozlaşma, kurumlara ve adalete inancın ortadan kalkması, ayrım yapmadan tüm ülkeyi çöküntüye götürür.

Enkaz, hepimizin üzerini örter… Geciken adalet adalet değildir. Tutuksuz yargılamak mümkün… Her bir ismin ailesi, çocukları, sevenleri var… O çocuklara, anne babalarının tutuklu kalmalarını, vicdan sahibi kimse anlatamaz…

İktidar, yandaş basının sevinç çığlıklarına bakılırsa gerçeği anlamaktan çok uzak…

Memleketin üzerine kâbus gibi çöken haksızlığa uğramışlık duygusunu, hukukun üstünlüğüne inanan adalet dağıtıcıları çözecektir. Çünkü onların büyük kısmı hâlâ, onca baskıya rağmen mahkeme salonlarında yüksek vicdan ve adalet duygusu ile direniyorlar…”

“SON ÖRNEĞİ”

Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek de, bugünkü köşesinde gazetecilerin gözaltılarını ele aldı. 

Zeyrek, “Bakın, kadın katilleri ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşırken, vatanseverliklerinden kimsenin şüphe duymadığı saygın gazeteciler, ‘yazılmayan haber’ gerekçesiyle ‘casuslukla’ suçlanabiliyor ve evden gözaltına alınabiliyor” diye belirtti.

Deniz Zeyrek’in yazısının ilgili kısmı şu şekilde:

“Bugün geldiğimiz noktada, “yasak” sözcüğü hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru. “Yolsuzlukla mücadele” hakgetire. “Yoksulluk”, koronavirüsünden hızlı yayılıyor. Başta düşünceyi açıklama olmak üzere temel özgürlükler ve insan hakları ile hukuk devleti ilkeleri konusunda çok ciddi ihlaller var.

Bakın, kadın katilleri ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşırken, vatanseverliklerinden kimsenin şüphe duymadığı saygın gazeteciler, “yazılmayan haber” gerekçesiyle “casuslukla” suçlanabiliyor ve evden gözaltına alınabiliyor. Meslektaşlarımız Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in başına gelenler, AK Parti’nin ana akımdan uzaklaştığının, yönetimde özgürlük, adalet, insan hakları yerine, “aşırı güvenlikçi” yöntemleri tercih ettiğinin son örneğidir.

Siyasi partileri aşırılıklar zayıflatır.

Ekonomik sorunlar, işsizlik gibi nedenler elbette etkilidir ama içinden iki parti çıkan AK Parti’deki yaprak dökümünün en önemli nedenlerinden biri de ana akımdan uzaklaşmasıdır.”

“SUSKUN TOPLUM YARATMAK”

Evrensel gazetesinden Turgay Olcayto da “Suskun toplum yaratmak” başlıklı yazısında gözaltıları konu aldı.

“Sahi bu ülke freni patlamış bir araç gibi nereye gidiyor?” diye soran Olcayto, “Covid-19 virüsüyle uğraşırken siyasetin bu denli öne çıkması, gazetecilerin nefret odağına oturtulması, toplumda var olan bölünmenin hızlandırılması sizce neyi işaret ediyor. Bana kalırsa tek adamlı, tek partili suskun bir toplumun inşa operasyonuna…” diye belirtti.

Turgay Olcayto’nun yazısının ilgili kısmı şu şekilde:

Haftanın ilk günü hava güneşli. Güne güzel başlamak istiyorum. Ne mümkün! Sabahın ilk haberlerini okuyorum. Tele 1’den Ankara Temsilcisi İsmail Dükel, yine Ankara’dan Oda TV Haber Müdürü Müyesser Yıldız gözaltına alınmışlar. Nedeni, niyesi yok. Yöntem AKP iktidarının eski ortaklarının yöntemi. Polisler sabahın erken saatinde gelip götürüyorlar. Hani iktidarın eleştirdiği FETÖ taktikleri var ya işte onlardan biri. Elbette güne güzel başlama hayalim suya düştü. Sahi bu ülke freni patlamış bir araç gibi nereye gidiyor? Covid-19 virüsüyle uğraşırken siyasetin bu denli öne çıkması, gazetecilerin nefret odağına oturtulması, toplumda var olan bölünmenin hızlandırılması sizce neyi işaret ediyor. Bana kalırsa tek adamlı, tek partili suskun bir toplumun inşa operasyonuna…

Çağdaş demokrasilerde basın halkın sesidir. Demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Gelin görün ki, Türkiye’de demokrasinin adından başka hiçbir kuralına, kuramına yer bulamıyoruz belleğimizde. Tek parti yönetimi, askeri darbeler, darbe kalkışmaları ve ardından gelen laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kazanımlarını yok etmeye çalışan iktidarlar. İkiye bölünmüş toplumda nasıl olacak da insanlar birbirini kardeş belleyecek. Nasıl olacak da seçimle iş başına gelen kimi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması biat etmiş parmaklara bağlı olacak. Yazılı ya da görsel basının neredeyse bütünüyle iktidarın eline geçmesine rağmen Cumhur İttifakındaki memnuniyetsizlik her gün biraz daha artıyor. Yani demem o ki, işler her alanda kötüye gittikçe hırslarını yazılısıyla, görseliyle hâlâ ayakta kalmaya, dik durmaya çalışan gazetecilerden çıkarıyorlar. Virüs dolayısıyla çıkardıkları, sözüm ona ekonomik paketlerinde gazetecilerin esamesi okunmuyor. Patronla iktidar kıskacı arasında sıkışmış bu garip medya ortamında kendilerini hâlâ gazeteci gören, saraya biat etmiş kişilerin giderek çoğalması da bizleri şaşırtmıyor artık.

“KARANLIK VE ÇİRKİN OYUN SÜRÜYOR”

Korkusuz gazetesi yazarı Ümit Zileli de, bugünkü köşesinde gözaltılara tepki gösterdi. 

Zileli, “Yanaşma medyanın attıkları başlıklar, içerden sızdırılan bilgilerle yaptıkları haberler, sosyal medyadaki yorumlar karşısında yüzüm kızardı, utandım… Bunun adına gazetecilik denilemeyeceği malum da, ne denileceğine dair o kadar çok seçenek var ki, hangisini diyeceğimi bilemedim!” dedi.

Ümit Zileli’nin yazısı şu şekilde:

“Bu ülkenin namuslu, yurtsever gazetecileri üzerinde uzun süredir oynanan “karanlık ve çirkin” oyun hız kesmeden sürüyor…

Önceki gün Odatv Haber Müdürü Müyesser Yıldız ile TELE 1 Ankara Temsilcisi İsmail Dükel sabahın köründe evleri aranarak, kendilerinin ve yakınlarının bilgisayar ve telefonlarına varıncaya kadar el konularak gözaltına alınmışlardı…

Halbuki FETÖ devrinde dahi bilgisayardaki imajlar alınıyordu. Tabii bunun avukatlar huzurunda yapılması gerekiyordu; hiçbirine uyulmadığını, avukatların uyarılarına bile kulak tıkandığını bizzat avukatların açıklamalarından öğrendik!..

Başka şeyler de öğrendik tabii; mesela avukatların gözaltı kararlarına neden olan suçlamaları el yordamıyla ya da yanaşma medyada çıkan haberlerden öğrenebildiğini, halbuki bu bilgilerin tetikçilere anında sızdırıldığını, Müyesser ile İsmail’in telefonlarının uzunca bir süredir dinlendiğini haberlerde okuduk!..

İsmail’in ilk mesajını avukatları aracılığı ile dışarıya ilettiğini ve o mesajda şöyle dediğini de öğrendik:

–Bu süreç geçecektir. Benden casus değil vatansever çıkar!

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; yanaşma medyanın attıkları başlıklar, içerden sızdırılan bilgilerle yaptıkları haberler, sosyal medyadaki yorumlar karşısında yüzüm kızardı, utandım… Bunun adına gazetecilik denilemeyeceği malum da, ne denileceğine dair o kadar çok seçenek var ki, hangisini diyeceğimi bilemedim!..”

KINADILAR

Yeniçağ gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu da köşesinde gazetecilerin gözaltılar için bir açıklama yapan Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin görüşlerine yer verdi.

Orhan Uğuroğlu şunları yazdı:

“Değerli okurlarım,

İsmail Dükel ve Müyesser Yıldız’ın gözaltına alınmasını Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Yönetim Kurulu da sert bir dille şöyle kınadı. Özetliyorum:

“Gazetecilerin askeri, bürokrasi veya siyasi kaynakları ile görüşmesi, haber alması veya gazetecilik ilkeleri çerçevesinde ilişki kurması bir suç değildir.

Bunların yazılıp yazılmaması kaynakla ilişkiye, gazetecinin muhakemesine bağlıdır. Bu gazetecilik faaliyetinin sorgulanması adeta mesleğin temeline dinamit yerleştirmektir.

Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel gazetecidir! İktidara sesleniyoruz; gazeteciler sizin düşmanınız ya da esiriniz değildir!

Hatalarınızı ve yanlışlarınızı yüzünüze vurmaya, yazmaya, anlatmaya, eleştirmeye devam edeceğiz!

Gazetecilik suç değildir, meslektaşlarımızı serbest bırakın!”

Odatv.com

<br/>

267 Bu habere tepkiniz:

Kaynak: OdaTV