Elden gitti Ayasofya!

Dolma kalem ile notlar çıkardığım defterlerimi buldum. 35 yıl öncesi okuduğum kitaplardan, yazılardan notlar bunlar. “Ayasofya’nın Öyküsü” başlığını koyduğum defterde şunlar yazılı:

İstanbul’un kurucusu:

Konstantin.

(Yıl 306-337)

Çok tanrıya inanıyor.

Kesinlikle Hıristiyan değil. Pagan kültürle yetiştirilmiş. Hatta “Güneş Tanrısı” diye kendi heykelini bile yaptırmış, Hipodromun girişine diktirmişti. Bazı tarihçiler ömrü boyunca Hıristiyan olmadığını ancak son anda ölüm döşeğinde iken vaftiz edildiğini yazmışlar.

★★★

Yani Ayasofya’nın yapılmasına karar veren İstanbul’un kurucusu Konstantin değil, onun oğlu Constantius.

İnşaatı, o başlattı.

Yapımı 34 yıl sürdü.

Roma bazilikası formunda; ahşap çatılı, dikdörtgen tasarlandı. O yılların İstanbulu’nun kilit noktasına; Büyük İmparator Sarayı, Hipodrom, Milium Sütunu, en önemli cadde Mese’ye hakim noktaya yapıldı. Adına Hz. İsa’nın “Tanrısal bilgeliğini” ifade eden “Ayasofya” adı verildi. Açılış günü içine altın ve gümüşten birçok eşya yerleştirildi, altın sırmalı ve kıymetli taşlarla süslü örtüler serildi, kapılara sırma işlemeli perdeler asıldı.

Yıl: 360’tı.

395 yılına gelindi.

İmparatorluk ikiye ayrıldı.

İstanbul, Doğu Roma’nın başkenti oldu. Batılı tarihçiler, “Bizans… ” diye bir isim buldular. Oysa Bizans adlı bir köy var ama “Bizans İmparatorluğu” diye bir isim yok. Gerçek olan: Doğu Roma İmparatorluğu.

Yani Anadolu tarihi.

Anadolu coğrafyası.

İstanbul’un kurulmasının, Ayasofya’nın yapılmasının Yunanlı ile tarihsel bir bağı, ilgisi de bulunmuyor. Yunanistan da o yıllarda Doğu Roma’nın sadece bir bölgesi ve aynı dili konuşuyorlar. Batılı tarihçilerin çarpıtması ve eski Yunan kültürünü köpürtüp öne geçirmesi ile Ayasofya’nın ve İstanbul’un Yunanlı olduğu sahte tezi geliştirildi. Yunanistan bedavadan Ayasofya’ya sahiplendirildi. Bizim İslamcılar da 50 yıldır “Zincirler Kırılsın… Ayasofya Açılsın…” diye yürüyüşler yaparak ve “Ayasofya’yı ideolojik mücadelede bayraklaştırarak” bu köpürtmeye tersten katkı yaptılar.

★★★

Benim defter kalın.

Bu sütunda yer dar.

Hepsini yazamam.

Ancak şu notlar da size bir fikir verebilir: İstanbul, Doğu Roma’nın başkenti oldu. Ayasofya da kentin sadece dini değil politik, sınıfsal ve toplumsal olaylarının odak noktası haline geldi. İmparatorun karısı imparatoriçe  Eudoksia, İstanbul patriği Jean ve tahtın arkasındaki güç hadım harem ağası  Eutropius arasında iktidarı ele geçirme kavgası alevlendi.

Entrikalar.

Çatışmalar.

İsyanlar.

Ayasofya yandı.

Tekrar yapıldı.

415 yılında yeniden ibadete açıldı. Ve Hıristiyanlık dininde mezheplerin de ortaya çıkmasının başlangıcı olan dini tartışmalar Ayasofya merkezli başladı. Tartışılan en önemli konu Hz. İsa’nın tanrısal kişiliğiydi. Bir taraf, “Hz. İsa Allah’tır” diyordu. Diğer taraf, “Hz. İsa Allah’ın oğludur”  demekteydi. Öbür taraf “Hz. İsa sadece Allah değil aynı zamanda İnsandır. Annesi Meryem de hem Allah’ın annesi ve hem insan İsa’nın annesidir” diyordu. Tartıştılar. Sonunda “Allah-Oğul-Kutsal Ruh” üçlemesi böyle oluştu. Ve büyük komutan Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u 1453 yılında fethetti, Ayasofya’yı da camiye çevirdi. Mustafa Kemal Atatürk  döneminde de “Müze” oldu. 1991 yılında Turgut Özal döneminde ise hem müze ve hem de öğle ve ikindi namazlarının kılındığı ve Kur’an okunduğu “müze- camiye” dönüştü.

★★★

2020’ye geldik.

Tayyip Erdoğan yönetimi, ekonomiyi derin krize soktu, partisi halk desteğini yitirdi. Tabanı eriyor. “Ayasofya’yı yeniden ibadete açmak” söylemini köpürtmeye ve tabanındaki erimeyi durdurmaya kilitlendi. İYİ Partililer de karşı strateji geliştirip “Ayasofya ibadete açılsın diye” önerge verdiler. Meclis’te AKP milletvekilleri önergeyi reddetti.

Elde bir Ayasofya kalmıştı.

Ayasofya da elden gitti.

Kaynak: Sözcü