Ekonomilerde kriz diyalektiği

Birleşmiş Milletler’e üye 192 ülke, dolayısıyla dünyada bir o kadar “ulusal ekonomi” vardır. Burada “ulusal” sözcüğü, milli geliri (GSMH) uluslararası tablolarda ayrı olarak yer alan bağımsız ülke (sovereign) anlamındadır. Aslında Amerika, Almanya, Çin, Hindistan gibi federal devletlerin içinde birden fazla “eyalet” (federe devlet) vardır. Ama bunlar “sovereign” değildir. Finansal yapılarına göre “ulusal ekonomiler” iki kümede toplanabilir:

– Ulusal para birimi “döviz” (hard currency) ülkeler.

– Ulusal para birimi “döviz olmayan” (soft currency) ülkeler.

Gelişmiş, gelişmekte olan veya az gelişmiş şeklinde yapılan kümelendirme, kişi başına milli gelir büyüklüğüne göre yapılan bir tasniftir. Genel olarak, zengin ülkelerin parası sert olur. Gelişmekte olan veya az gelişmiş fakir ülkelerin paraları ise yumuşaktır. Yumuşak paralar lastik gibidir. Çektikçe uzar, uzadıkça incelir. İnceldikçe beher cm uzunluğa düşen malzeme miktarı azalır, hafifler. Yani değeri düşer. Yumuşaklığın derecesini de “enflasyon” (yıldan-yıla TÜFE) oranı gösterir. Pek tabii, sert paraların da hepsi aynı sertlikte değildir. Üstelik bunların da “çapraz kurları” zamanla değişir.

PARASINA GÖRE KRİZ

Parası ister döviz olsun ister olmasın, her ekonomide kriz çıkar. Parası döviz olan ülkelerde kriz “menkul ve gayrimenkul varlık fiyatlarının” TÜFE’den çok hızlı yükselmesi sonucu çıkar. Varlık fiyatları çöker, ekonomi duraklar. Çıkan kriz “ücret-fiyat” sarmalını tetiklerse enflasyon başlar. Bu ülkelerde kural olarak enflasyon oluşmaz. Ama her zaman böyle olmamıştır. Mesela enflasyon, İngiltere’de 1975’te %24, ABD’de 1980’de %15’di (Türkiye’de ise enflasyon 1980’de %100’dü). Türkiye gibi “cari açıkla” yani taşıma dövizle ekonomisinin çarklarını döndüren ülkelerde ise kriz devalüasyondan çıkar. Devalüasyon, derhal yurt içi fiyatları artırır ama ihracat fiyatlarını düşürür. Bu sayede cari açık kapanır. Çıkan kriz “ücret-fiyat” sarmalını tetiklerse enflasyon oluşur. Telaşa kapılan hükümet, enflasyon düşsün diye “yüksek” faizle döviz fiyatlarını bastırır. Ulusal para yine değerlenir. Cari açık hortlar. Oluşan açık, dış borçla finanse edilir. Dış borç stoku şişince, ekonomi yeniden devalüasyona hamile kalır. Süresi dolunca, yeni bir kriz doğar.

BU SEFER FARKLI (MI?)

Papaz yüzünden öne çekilen 2018/19 devalüasyon krizimiz şimdilik bitti. Bu sayede, eskisi gibi “Cari açık kapandı/enflasyon yükseldi”. “Ücret-fiyat” sarmalı kısmen başladı. Şimdilerde “Döviz dursun/enflasyon düşsün” diye TL’ye yüksek faiz verilmiyor. Bunun yerine rezerv eriterek döviz fiyatı yine baskılansa da ufak, ufak yükselmesine de izin veriliyor. Son durum: Cari açık yıllıkta fazla verdi ama aylık olarak tekrar hortladı. Soru: Acaba bu hükümet, cari açık milli gelirin yüzde kaçına yükselince farklı davranacak?

Son söz: Yol çatına gelmeden, nereye sapılacağı bilinmelidir.

Kaynak: Sözcü