Eğitim sistemini sarsan kitabın yazarı anlattı: Ziya Selçuk Taraf gazetesine ne söyledi

Eğitim sistemini sarsan kitabın yazarı anlattı: Ziya Selçuk Taraf gazetesine ne söyledi

Gazeteci Mert Taşçılar’ın, “Dindar ve Kindar Milli Eğitimin İflası” adlı kitabı Galeati Yayıncılık’tan çıktı.

Odatv editörü Mert Taşçılar, ilk kitabında, AKP’nin 18 yıllık iktidarı sürecinde 5 kez değişen eğitim sisteminde yaşanan tahribatı ele aldı. Taşçılar, Milli Eğitimi’nin iflasının kökünde neler yattığını, tarih tarih, isim isim, olay olay kaleme aldı.

Mert Taşçılar ile “Dindar ve Kindar Milli Eğitimin İflası” adlı kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Taşçılar, kitabın çıkış noktasını Odatv’ye anlattı:

İnsanlara görmezden geldiklerini göstermeye çalışıyorum. Günlük hayatımızın telaşı içerisinde eğitim kurumlarında cinsel istismarlara ilişkin haberleri okuyup, birkaç sinirli tweet attıktan sonra unutuyoruz. Fakat istismar olayları bir başlangıç değil sonuç.

Türkiye’de bir eğitim sistemi yok. Bu, Türkiye için en basit önermelerden biri gibi gözüküyor. İlk soruya dönersek. İşte bu önermenin hiç de basit ve geçiştirilebilir olmadığını kitapta aktarmaya çalıştım. Gazetecilik ilkeleri gereği, Anadolu’nun kapalı kalmış köşelerinde tüm yaşananları kim, ne, nerede, nasıl, neden, ne zaman yapmış anlattım. Gözümüzün önünde olmayanı göz önüne getirdim.

Kitabı baştan sona okuyan bir insan son sayfayı bitirdiğinde, nasıl bir Türkiye’de yaşadığına dair benim fikrime değil kendi fikrine sahip olacak. Çözümün ise ancak, kendisini düzeltmeye başlayarak mümkün olabileceğini anlayacak.

“BİZİM SORUNUMUZ BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEMEKTEN KAYNAKLANIYOR”

Maalesef değişen bir şey yok. Bizim sorunumuz da bir şeyleri değiştirmemekten kaynaklanıyor. Bu konu üzerinde duruyorum aslında. Kitaptaki hikayeler arasında beni en çok etkileyen iki konu var. Biri Giresun’un 12 bin nüfuslu Alucra ilçesinde yaşanan istismar olayı. Olayla ilgili iddianameyi ilk okuduğumda midem bulanmıştı. Hafızlık kursunda 13 çocuğa yapılanlar buzdağının görünen yüzü. Diğer olay ise sabaha karşı saat 4’te Kuran kursundaki dayaktan kaçan 4 çocuğun, 8 kilometre yürüyerek Jandarma’ya sığınmalarıydı.

Değişen bir şey yok dememin nedeni ise bu tarz anormal sapkın davranışların, kendisini farklı zamanlarda kadınlara şiddet, cinsel taciz, vahşi cinayetler olarak göstermesi.

Her şey dönüp dolaşıp eğitim sistemine denk geliyor. Bu yüzden eğitimimizi düzeltmezsek de dünden bugüne bir şey değişmeyecek. İlk söylediğimi sonda da söyleyeyim: Bizim sorunumuz bir şeyleri değiştirmemekten kaynaklanıyor. Kitabın çıkış noktası da bu… Anlayışımızı değiştirmek.

Benim incelediğim davalar ve olaylardan sonra çocuklar devlet korunmasına alınıyor. Ama bir de hiç duymadığımız istismar olayları, hiç ortaya çıkmayan tecavüzler ne olacak? Devletin o çocukların yanında olması tabiki iyi bir şey. Ama cinsel istismara uğramış bir çocuğun devletin bakımında olsa bile nasıl durumda olacağını empati kurarak düşünmeliyiz. Bunu bir de istismara uğrayıp da hiç söyleyememiş, ortaya çıkmamış çocukların açısından görmek lazım.

Tabiki hayır. FETÖ her ne kadar eğitim hayatından bertaraf edilmiş olsa da devlet okulları halen daha tarikatlara karşı korumasız. Korumayı geçtim aksine Milli Eğitim Bakanlığı dinci vakıflarla hala ardı ardına protokol imzalamaya devam ediyor. Ki o vakıflar tarikatların egemen olduğu kurumlar. Bu nedenle ne devlet okullarında ne de devletin kendisinde FETÖ benzeri yapılanmalara karşı bir koruma sağlanamadı ya da sağlanmak istenmiyor.

-18 yıllık AKP iktidarı döneminde, “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirilmeye çalışıldı. İmam Hatiplerde nasıl bir nesil yetişiyor, sayısı artan İmam Hatipler Türk eğitim sisteminde nasıl bir tahribat oluşturdu?

İmam Hatiplerin tarihi Cumhuriyet içerisinde geçmişe dayanıyor. Başlangıcında CHP de var. Bu yüzden “neden İmam Hatipler var” diye AKP’nin 18 yıllık dönemini suçlamak doğru bir yaklaşım değil. Fakat kitapta İmam Hatiplerin nasıl araç olarak kullanıldığını inceliyorum. Rakamlarla aktarmaya çalışıyorum.

İmam Hatipler artık Türkiye’nin bürokrat ihtiyacını karşılayan kurumlar oldu. Bu amaçla AKP tarafından örgütlendiler. Sınıflarına, İslamiyet’te akılcı fıkıh ekolünü esas alan öğretmenlerden ziyade tarikatlara, onlara bağlı vakıflara çalışan öğretmenler girdi. Kitapta da anlattığım şu; iktidar 18 yıl boyunca yarattığı İmam Hatip kurumuyla kendi mantığına uygun aynı tip bir “muhafazakar” erkek-kadın yaratmak istedi. Daha da genişletirsek, AKP kendisine göre belirlediği İslami esaslara uygun bir sosyoloji yaratmak için uğraştı. “Başarılı” da oldu.

“BİR HASAN ALİ YÜCEL OLMAYA ÇALIŞMIYOR”

Kitapta Bakan Ziya Selçuk ile ilgili de ayrı bir bölüme yer verdim. Hem FETÖ soruşturması geçiren kardeşinin ismini özgeçmişinde kullanmaması hem de 2013 yılında Taraf gazetesine verdiği röportajda kullandığı ifadeler dikkatimi çekti. FETÖ’den kapatılan gazeteye verdiği demeçte, “Diyelim ki Milli Eğitim Bakanısınız…” sorusuna “Allah korusun…” yanıtını söylüyor.

Bakan Selçuk politik konumunu “ne sağcı ne solcu” olarak yansıtıyor. Eğitim alanında birikimli bir isim olmasının yanı sıra 2004’te Vatan gazetesine verdiği bir röportajda “Kemalizm” sorularına da “Eğitim bilimi bir ideolojinin nesnesi olamaz” diyerek yanıtlıyor. Öte yandan Atatürk’ün “Fikri hür vicdanı hür nesiller” mottosunu yıllar önceki röportajında savunuyor.

İki röportaja da kitapta geniş yer verdim. Çünkü AKP iktidarı döneminin “en eğitimle alakalı” Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk. Özel okul sahibi. Kitapta da bu detaya dikkat çekerek özel eğitim kurumlarının verdiği eğitimi temel alan bir anlayışa sahip. Fakat sıkıntı şu ki bu eğitimi vermek için her okulun yüksek standartlarda olması lazım. Türkiye’deki okulların çoğu çok kötü şartlarda. Ne kütüphanesi var ne laboratuvarı. Bakan Selçuk’un da eğitimdeki bu çelişkiyi henüz çözebildiğini düşünmüyorum. Bir Hasan Ali Yücel olmaya çalışmıyor. Bu, Sayın Bakan’ın bugüne kadar eksik kaldığı taraf…

Söyleşi: Furkan Karabay

Odatv.com

5,320 Bu habere tepkiniz:

Kaynak: OdaTV


En son haberler

Bunları da okuyun

Exit mobile version