Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem… Tek kişilik ajans gibi

class=”cf”>1928 yılında Beyoğlu’nun tarihi apartmanlarından birinde dünyaya gelen Sami Kohen’in hikayesi aslında 15. yüzyılda başlıyor. Kökenleri, İspanya’dan ayrılmak zorunda kalıp Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Musevi bir aileye dayanıyor. Kohen, “Bu dönem gelenler daha çok Balkanlar’a yerleşmişlerdi. Benim ailemse İstanbul doğumluydu. Tabiatıyla Türk olarak yetiştiler. Anne tarafımın babası kürk mantolar satan bir dükkan sahibiydi. Babam tarafının da Hasköy’de tuhafiye mağazaları vardı” diye başlıyor anlatmaya: “Ailenin iki kızından (ablalarım) sonra doğan erkek çocuk sekiz yaşındayken vefat etmiş. Ben dünyaya geldiğimde özellikle annem üzerime çok titremiş.” Nitekim Kohen huzurlu ve hareketli bir evin içinde büyümüş… Annesi ev hanımıydı. Babasıysa bir yandan bankada çalışırken bir yandan bir dergi çıkarıyordu. İşte bu yarı zamanlı çıkan derginin faaliyetleri çok küçük yaşta Kohen’in gazetecilikle tanışmasına vesile olmuş… Kohen anlatıyor: “Babam 1930’larda bir gazete kurmuştu. 15 günde bir çıkan bir gazeteydi. Hem Türkçe hem İspanyolca yayınlanırdı. Bugün ‘Yazı İşleri’ denilen dört, beş kişilik ‘Tahrir Heyeti’ evde toplanır; matbaa, başlık hazırlama, yazı yazma faaliyetleri konuşulurdu.”

Zeynep Bilgehan, Sami Kohen’le geçmişe yolculuk yaptı.

class=”cf”>

İLK KULİS FAALİYETİ: KAPIYI DİNLEME!

Bu heves, küçük Sami Kohen’in daha o yaşta ‘perde arkası’ ve ‘kulis’ haber toplama tecrübesi kazanmasına sebep olmuş! Şöyle anlatıyor: “Eve gelip gidenleri izler, toplantı kapısına kulak kabartırdım; ‘Başlık ne olsun, bunu ele alalım’ diye konuşmalar olurdu. Bunları gördükçe ben de heveslenirdim. 12-13 yaşlarında bir çocuğun yapabileceği en kolay şey şiir yazmaktır. Ben de bir defter aldım ve şiirle başladım. Boş zamanlarımda aklıma bir şey esiyor, yazıyordum… Bir gün babam beni yakaladı; ‘Bu ders kitabına benzemiyor, ne yapıyorsun!’ dedi. Baktı, beğendi… Eve gelenler arasında Türk şiir sistemine akrostişi getiren değerli bir kişi olan şair İbrahim Nom da vardı. Babam şiirlerimi kendisine gösterdi. Nom, ‘Bu çocuğu teşvik etmek lazım!’ deyince imzalı ilk şiirim ben 13 yaşındayken yayınlandı! Bu beni çok cesaretlendirdi.”

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 1941: 13 yaş hatırası…

class=”cf”>

‘BABAMIN BANA MİRASI DERGİ OLDU’

Gazeteci olmayı kafasına koyan Kohen alanını bile belirlemişti; dış habercilik! Peki neden? Şöyle yanıtlıyor: “Ev muhiti içinde güncel, dış dünya konularını görürdüm. Bu arada İkinci Dünya Savaşı yıllarındaydık. Babamın Avrupa’da dostları, yazıştıkları vardı ve olup bitenleri hep çok yakından izlerdik. Kısa dalgadan yabancı radyolar dinlenirdi, ben de kulak kabartırdım. Savaştan sonraysa Türkiye de Birleşmiş Milletler üyeliğiyle dünyada yerini alıyordu. Ben 16-17 yaşımda babamın dergisinde güncel konular üzerine yazılar yazmaya başlamıştım. Okulda matematikten her sene ikmale kalırdım. Öğretmenlere ‘Hayatımın çizgisini çizdim, bana matematik lazım değil!’ diye kafa tutardım! Küçük yaştan edebiyat, tarih ve coğrafyaya ilgi duydum.” Nitekim Musevi Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’ne kaydoldu. Kohen, devam ediyor: “Babam hayatının son bir yılında rahatsızdı; ona asistanlık yapıyordum. Mizanpajıyla, yazıların matbaaya götürülmesiyle bilfiil staj yapmış oldum. 1949’da babamı kaybettikten sonra çıkardığı dergiyi ‘Türkiye’nin Sesi’ adıyla haftalık gazete olarak yayınladım. Çevirilerle, sağdan soldan ricayla topladığım yazılarla ‘Babamın mirasıdır, devam ettireceğim…’ diyerek gazeteyi kendi başıma çıkardım. Bir yılın sonunda yeteri kadar ilan alamayınca kapattım. İş aramaya koyuldum.”

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 1950’LER: Kohen’in bitmeyen daktilo sevdası…

class=”cf”>

İLK İNTİBA: AY NE GENÇSİNİZ!

Ona hem bazı gelişmeler hem de kararlılığı yardım etmiş: “Bu dönem şansım ‘Yeni İstanbul’un açılması oldu. Onlara bir deneme yazısı yolladım. Fazla ümidim yoktu. O dönem hakim olan konu, yine bitmeyen bir konu olan Ortadoğu’ydu. Yeni İstanbul’daki ilk yazım da bu konuydu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra herkes orada varlık göstermeye çalışıyordu. 1948’de İsrail’in kuruluşu, Arap-İsrail itilafı, Irak-Suriye gibi ülkelerde sabah ilk kalkan darbe yapar gibisinden devamlı askeri darbeler… Birkaç gün sonra benim adımla yayınlanmış! Hayatımın en mutlu anıydı! Bundan cesaret aldım ve bir yazı daha yazdım. Bunu da yayınladıktan sonra gazetenin genel yayın müdürü Mustafa Mermi tanışmak için beni yazıhaneye davet etti. İlk sözü; ‘Ay siz misiniz Sami Kohen, ne gençsiniz!’ oldu. Böylece 1950 yılında, iki ay deneme süresiyle profesyonel gazeteciliğe başladım!”

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 1958: Abdi İpekçi Sami Kohen’i Amerika yolculuğuna uğurlarken…

DIŞ HABERLERDE DEVRİM

Kohen bir yandan gündüzleri okula gidiyor, bir yandan da geceleri 17.00-02.00 arası gazete mesaisi yürütüyordu. İki aylık ‘deneme süresi’ hem Kohen’in hem de Türk basınında devrim yaratacak bazı değişikliklerin kalıcılığıyla sonuçlanmış! Bu devrimler neler mi? Kohen anlatıyor: “O zamanlar dış haberler Anadolu Ajansı (AA) vasıtasıyla bültenle dağıtılırdı. Bütün gazeteler Babıali’de olduğundan elden dağıtılırdı. Bizim gazete Tünel’de olduğundan erişimde gecikirdik. Bu dezavantajı görünce kendimi bir ajansa dönüştürmeyi teklif ettim! Ben İngilizce ve Fransızca’yı çok iyi biliyorum. Bütün dünya radyolarını dinleyip haberleri AA’nın vermediği kadar hızlı tercüme edip kullanabilirdim. Bu şekilde pek çok haberi dinlemek ve not almak suretiyle çalışıyordum. Tek başıma bir ajans gibi! O kadar ki, haberlere ‘Yeni İstabul Radyo Servisi’ (YİRS) ismini koydum ve bu bir marka oldu!”

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 1960: Eşi Mirka Hanım ile düğün fotoğrafı…

YENİ İSTANBUL’DAN KALICI EVİNE GEÇİŞ

Yeni İstanbul macerası uzun sürmedi… Mithat Perin’in teklifiyle önce bir akşam gazetesi olan ‘İstanbul Ekspres’e transfer oldu. Buradaki ‘yuvarlak masa’da Abdi İpekçi ile tanıştı. Ve son durağı 1954’te bugün hâlâ yazdığı yuvası Milliyet oldu.

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 1968. Soldan sağa: Altan Erbulak, Füsun Erbulak, Sami Kohen, Cemre Birand, Mehmet Ali Birand

GAZETECİLİKTEKİ ŞİARI: ‘EMEKLİ RAİF BEY’E ANLATABİLMEK!’ 

Genç Sami Kohen kariyeri boyunca hayalindeki dünya sayfasına kavuşurken kamuoyu da ‘dış haberler’i sevmişti! “Benim prensibim herkesin anlayabileceği şekilde yazmaktı” diyen Kohen’in bu prensiple ilgili bir de anısı var! Şöyle aktarıyor: “Milliyet’e yeni başlamıştım. O zamanki binamızın karşısındaki apartmanda oturan emekli Raif Bey balkonda kahvesini yudumlayarak gazete okurdu. Ben, odamı Halit Kıvanç ile paylaşırdım ve tabii Halit o zaman spor yazdığından daha popülerdi. Raif Bey sabahları ‘Şu takım ne yapar bugün?’ diye Halit’e sorardı, ben hep kıskanırdım. Bu zat bir sabah ‘Sami Bey Vietnam yazınızı okudum, çok iyi anladım. Her şeyi ne güzel izah etmişsiniz!’ dedi. Ben bunu kendim için bir şiar model olarak ele aldım. Yazımı ona okutabildiysem ne mutlu bana! Bütün mesele merakı uyandırmaktı.” 

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

Çin

NELER GÖRDÜK, NELER GEÇİRDİK!

Sami Kohen, çocukluğundan beri neredeyse 80 yıldır dünyayı izliyor! Peki onun gözünden son 80 yılda dünyanın gördüğü en önemli olaylar neler? Şöyle sıralıyor:

1. Soğuk Savaş Dönemi. Bloklaşan dünyanın gerilimi yıllarca sürdü…
2. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve komünist sistemin çökmesi.
3. Teknoloji… Uzay çalışmaları ve Armstrong’un aya ayak basması tarihte kayda değer büyük bir olaydı.
4. Almanya ile Fransa’nın işbirliği kurmaya karar vermesinden doğan Avrupa Birliği. Bu birlik Avrupa’yı istikrarlı hale getirdi. İçinde ekonomik ve siyasi çıkar anlaşmazlıkları olsa da savaş çıkmıyor.
5. Küreselleşme. 1950’den itibaren dünya küçüldü. Birleşmiş Milletler’in zaafları olsa da evrenselleşme eğiliminin olması dünyaya yön veren nispeten yeni bir olaydır. 

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

Tayvan

YASAK ÜLKELERE İLK GİRENLERDEN…

“Kapalı, çok bilinmeyen ülkelere gidebilmek çok önemli bir hedefti çünkü bu benim Türkiye’nin dışında dünya basınında da yer almamı sağladı. Arnavutluk, Kızıl Çin ve Kuzey Kore gibi ‘ilk’lerim oldu. 1963’te Arnavutluk’a, 1971’de Çin’e, 1985’te Kuzey Kore’ye seyahat ettim. Arnavutluk’a bir futbol takımı turnuvaya gidecekti. O takımın içinde masör olarak kaydımı yaptırttım. Tabii resimler çekince kimliğim ortaya çıktı! Fotoğraflar ve yazılar dünyanın dört bir yanında yayınlandı.”

<

p style=”text-align: center;”>

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

Hindistan

GAZETECİLİĞİ ÇOK SEVDİM ÇÜNKÜ…

Geçen yıl Dışişleri Bakanlığı’nca verilen ‘Üstün Hizmet Ödülü’ne layık görülen Kohen bunun meslek hayatındaki en güzel olaylardan biri olduğunu söylüyor: “Bilgiyi paylaştığım zaman çok mutlu oluyorum. 1970’lerden sonra Türkiye de dünyada daha merak edilmeye başlandı ve ben önemli yabancı dergilerde yazarak Türkiye’yi anlatmaya çalıştım.” Kohen ayrıca anılarını ‘Sami Kohen Anlatıyor: Ver Elini Dünya 70 Yıllık Gazetecilik Serüveni’ ismiyle kitaplaştırdı.

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 1960’LAR: Milliyet’in efsane yazı işleri toplantılarından birinde…

Bir hariciye duayeniyle devr-i âlem... Tek kişilik ajans gibi

SENE 2004: Prens Charles’la…

Kripto Para Piyasaları için Bigpara

Kripto Para Piyasaları için Bigpara

@media screen and (max-width:556px) {.desktop-bigpara{display: none;}.mobile-bigpara{display: inline-block;}}@media screen and (min-width:557px) {.mobile-bigpara{display: none;}.desktop-bigpara{display: inline-block;}}

Kaynak: Hürriyet