Baro

Kurumsal itiraz olmasın, kurumsal dayanışma olmasın, vatandaşı bireysel olarak tek tek rahatça ezelim istiyorlar.

Kafalarına göre Kanal İstanbul yapmak istiyorlar mesela, hiç kimse itiraz etmesin istiyorlar, hiç kimse engel olmasın istiyorlar… Ama, İstanbul barosu başta olmak üzere, 14 şehrimizin barosu büyük bir terbiyesizlik yaparak, Kanal İstanbul’a karşı dava açıyor.

İşçileri köle haline getiren taşeron sistemi yüzünden Soma’da tarihimizin en ağır maden katliamı yaşanıyor, 301 insanımız bile bile ölüme gönderiliyor, fıtrattır deyip geçiliyor, üstü kapansın isteniyor… Ama, Manisa barosu başta olmak üzere, yedi şehrimizin barosu büyük bir küstahlıkla şehit madencilerin haklarını savunmak için müdahil oluyor.

Diyanet işleri başkanı koronavirüsü eşcinsellere bağlıyor, salgının eşcinsellikten kaynaklandığını söylüyor, nefretle aşağılıyor, hedef haline getiriyor, kimsenin gıkı çıkmıyor, bilime aykırı olmasına rağmen Bilim Kurulu bile susuyor… Ama, Ankara barosu ve İzmir barosu büyük bir edepsizlikle susmuyor, kınıyor, diyanet işleri başkanının sözlerini hukuken suratına vuruyor.

Kanun çıkarıyorlar, bu kanunla kaçak tarikat kurslarını suç olmaktan çıkarıyorlar, kaçak kurslar salgın hızıyla yurtlara dönüşüyor, memleketi ahtapot gibi sarıyor, bu vahim gelişmelerin kaçınılmaz neticesi olarak, denetimsiz tarikat yurdunda yangın çıkıyor, gariban ailelerin çaresiz kız çocukları diri diri yanarak can veriyor, hay Allah kapı sıkışmış talihsizlik olmuş filan diye geçiştiriyorlar, örtbas etmeye çalışıyorlar… Ama, Adana, Diyarbakır, İzmir, Bursa, Aydın baroları büyük bir saygısızlıkla örtbas etmiyor, kız çocukları adına müdahil oluyor.

Ensar Vakfı’yla İmam Hatip Mezunları Derneği’nin yatılı yurdunda on yaşındaki erkek çocuklarına tecavüz edildiği ortaya çıkıyor, yoksul çocukların denetimsiz şekilde sapığın ellerine bırakıldığı anlaşılıyor, sayın bakanımız “bi kerecik olmuş” diyerek üstünü örtmeye çalışıyor… Ama, 30’dan fazla şehrimizin barosu hiç üstlerine vazife olmadığı halde burnunu sokuyor, müdahil oluyor.

İki milyon yaşındaki Salda gölünü, millet bahçesi ayaklarıyla toki’ye vermeye çalışıyorlar, zümrüt ormanlarımız Kazdağları’nı elaleme peşkeş çekiyorlar, yeryüzü cenneti Cerattepe’yi, orada siyanür kullansın diye, milletin orasına koyacağını ifade eden müteahhide veriyorlar, evdeki mutfak tüpünden farkı yok diyerek, nükleer santral dikmeye çalışıyorlar, kaşla göz arasında oldubittiye getirirken, hiç kimse karşı çıkmasın istiyorlar, en ufak bir çatlak ses bile duymak istemiyorlar… Ama, 20’den fazla şehrimizin barosu kıllık yapıyor, sayın hükümetimizin tereyağından kıl çeker gibi çekmesine engel oluyor.

Kadın cinayetlerinde dünya rekoru kırılıyor, öldüren erkek değil, ölen kadın suçlu ilan ediliyor, kadına yönelik şiddet duyulmasın, haber bile yapılmasın isteniyor, mağdur kadınlar kaderlerine terkedilsin isteniyor… Ama mesela, boşandığı eşi Kübra’yı öldürüyor, Mersin barosu sahip çıkıyor, ayrıldığı arkadaşı Berfin’in suratına kezzap atıyor, Hatay barosu sahip çıkıyor, Emine’yi on yaşındaki kızının gözünün önünde bıçaklayarak katlediyorlar, Erzurum barosu sahip çıkıyor, Gülçin’in cesedini yakıp ormana atıyorlar, Aydın barosu sahip çıkıyor, Giresun’dan Muğla’ya Trabzon’dan Antalya’ya kadar tüm barolarımız “kadın ve çocuk hakları için” mücadele ediyor, kimsesizlerin kimi oluyor.

Uzuuun bir liste bu.

Herkesin masanın altına saklandığı, korku imparatorluğuna teslim olduğu, biat ettiği, kula kulluk ettiği şu dönemde… Sahipsiz memlekete, sahipsiz millete, sadece barolarımız sahip çıkıyor.

E, hadlerine mi yani?

Ve bakın şimdi de daha büyük bir küstahlıkla Ankara’ya yürüdüler…

Halbuki, edepsizlik etmeyip, Metin Feyzioğlu gibi Akp’yle beraber yürüdük biz bu yollarda’yı söyleseler daha güzel olmaz mı!

Kaynak: Sözcü